Binaları Neden Yeniliyoruz

26 Temmuz 2015 tarihinden yürürlüğe giren 7826 sayılı Kanun’a göre; eski bir yapı için, Bakanlıkça onaylanmış “ekonomik ömrünü tamamlamış” olduğu konusunda bir rapor sunulduğunda; arsa sahipleri yeniden yapım, müteahhit seçimi, yeni dairelerin ölçüsü gibi meselelerde artık “oybirliği” gerekmeksizin üçte iki çoğunlukla karar alabilirler. Bu sayede ekonomik ömrünü tamamlamış binaların yeniden yapılanması için tüm maliklerinin onayına ihtiyaç duyulmaz, sadece bir veya iki daire veya dükkân sahibinin itirazıyla projeler engellenemez.

 

Bu sebeple ülke genelinde halk sağlığı ve güvenliğini tehlikeye atan, depreme karşı dirençsiz olan bu yapıların yenilenmesinin önündeki “oybirliği” engeli kaldırılmıştır.

 

İSTANBUL’da Neden Binalarımızı Yeniliyoruz?

 

Diğer ülkeler geçmiş yüzyıldan kalma ve konut olarak kullanılan binalara özen gösterirken, neden biz, İstanbul’da binalarımızı yıkıp yeniliyoruz?

 

Sektördeki teknolojik ilerlemeler, denetim sıkılaştırmaları, personel eğitim seviyelerinin artması, yeni yönetmelikler gibi nedenlerle ve en önemlisi 17 Ağustos 1999’da yaşanan, 17,000 insanımızın hayatını kaybettiği Gölcük depreminden sonra, her an yaşanabilecek yeni bir İstanbul depremine karşı, daha sağlam ve uzun ömürlü yapılara ihtiyaç duyulmaktadır. Potansiyel bir depremde can ve mal kayıplarını en aza indirmenin yolu, bu dönüşümden geçmekten geçer.

 

Ülkemizde özellikle İstanbul’da kullanılan binaların büyük bir bölümü 1950 – 2000 yılları arasında inşa edilmiştir. Bu yapılardan büyük çoğunluğu ise 1975 yılından sonra ve eski AFET YÖNETMELİĞİ’ne göre ve eski yapım teknikleri kullanılarak yapılmıştır. Bu yapıların sayısının İstanbul’da 2 milyon civarında olduğu düşünülmektedir.

 

İstanbul’un deniz kıyısında bulunması, yüksek nem oranı, yeraltı su seviyeleri, eski yapılarda kullanılan deniz kumu, temel ve bina izolasyon tekniklerinin eksikliği nedeniyle inşaat çeliklerinin paslanmasına ve çürümesine yol açmıştır. Bu durum, beton yüzeylerin çatlamasına ve dökülmesine neden olmaktadır. Ayrıca bu binaların incelenmesi sonucunda alınan beton numunelerinin kalite açısından düşük olduğu tespit edilmiş, günümüzde kullanılan beton kalitesinin altında olduğu belirlenmiştir. Bu yapılar için kullanılan Yapı Çeliği cinsi ise artık modern betonarme yapı projelerinde kullanılmamaktadır.

 

1990’ların sonlarına doğru yetkili kişilerce hazırlanan ve 1997-1998 yıllarında kabul edilen yeni AFET YÖNETMELİĞİ’ne, 17 Ağustos 1999 depreminden sonra eklemeler yapılmış ve son olarak 2010 yılında daha güncel hale getirilmiştir.

Buna ek olarak, yapılan bilimsel araştırmalar sayesinde daha dayanıklı beton sınıfları ve Yapı Çeliği cinsleri üretilmekte, teknik özellikleri yüksek Beton Santralleri, Beton Mikserleri, Pompaları ve diğer inşaat malzemeleri geliştirilmekte ve bu malzemeler yeni yapı projelerinde kullanılmaktadır.

 

Aynı zamanda 2001 yılında çıkan 4708 Sayılı Kanunla yapıların denetlenmesi daha ciddi bir şekilde ele alınmış, projecilerin yanı sıra Yapı Denetim firmalarının da sorumluluğu artırılmış, Şantiye Şefliği zorunlu hale getirilmiş ve zemin etüdleri daha titiz bir şekilde yapılıp kullanılan beton ve Yapı Çeliği kaliteleri proje standartlarına uygunluğu kontrol edilerek denetim altına alınmıştır.

 

Bu nedenle, Tüzel İnşaat olarak bulunduğumuz bölge ve İstanbul’un diğer semtlerinde sağlıksız, eski binaların yıkılıp modern teknolojiye uygun, daha sağlam, uzun ömürlü ve çağdaş yapılar yapılması amacını benimsemiş bulunmaktayız. Eskiyen, ömrünü dolduran binaları yenileyerek, depreme dayanıklı, çevre dokusuna uygun ve akıllı bina özelliklerine sahip yeni yaşam alanları yaratıyoruz.